Muvakkıthanenin karışık odalarına kara zenitler ak nadirler doğarken
Alkımlar havai fişekler gibi patlar renkler üzerimize incelikle yağarken
Şehvetin muhteris eğrileri yivlerince şefkat teğetlerce şiddetle boğarken biz
Buzlu camlara icranın vitrayları gibi gölge olur düşerdik
Zamanın altında, unutulmuş, uyuyan güzelliğin kanatları uçuşa doygun
Apsisinde kaymadan süzülerek düşmüş canlı bir söylenin hayalet maketi
Ordinatı yönsüz kasırgalara gıptayla kendi içine esiyor.
Zamanın üstünde odaların üstü boş, mahlukat boşlukta zincire vurulmuştur.
Gökten karanlık salyalar pastel alevler gibi patlar üzerlerine hışımla yağarken
Hiddetin muhtelif doğruları şevlerince öfkeyi üzerlerine yığarken
Canlar mecranın aksine uçurumlarca, harap rüyalar gibi düşerdi
No comments:
Post a Comment